2 Haziran 2013 Pazar

Kürt Baharı Olmadı, Sıra Türk Baharında mı?

Kürt Baharı Olmadı, Sıra Türk Baharında mı?


02 Haziran 2013 tarihinde HaberBorsa Deneme Tahtası başlığı altında yayımlanmıştır...


Biz ülke ve dünyadaki olaylara bir taraf olarak değil, örtülü küresel dizaynın çarklarının işleyişini büyük resme bakarak gelecek yansımaları makro gerçekler penceresinden yazmaya çalıştık şimdiye kadar. Bu yazıların birinde Arap baharı sürecinin Suriye'ye taşındığı ilk günlerde patlak veren olaylar ardından "Suriye'den sonra İran'dan önce hedef Türkiye" şeklinde bir ifade kullanmıştık. Bu manşetin ışığında son dönemde ülke olarak yaşadığımız olaylara baktığınızda bunun izlerini rahatlıkla görüyor olmalısınız. 

Kimse bizden siyasi meşrefe yönelik yorumlar beklemesin, siyasiler ve siyaset gelip geçicidir, insanları kalıplaştıran ve taraflaştıran dolayısıyla ayrımcılık tohumları eken küresel elitlerin dizaynı ideolojiler de (onlar çıkarlarına kavuştuktan sonra) gelip geçicidir. Bu ülke ve insanlarının huzuru ve bekâsıdır esas olan ve şimdiye kadar hep siyaset üstü yazdık tüm yazılarımızı. Ana temamız da siyaset üstü ülke çıkarları oldu hep. Bu topraklara şahsi çıkar uğruna değil gönülden hizmet eden bir nesil en büyük temennimiz. Şahsi çıkar uğruna hareket edenlerin zamanı geldiğinde çıkarlarını kaybettiklerinde nasıl değişik kisveler altında bir diğerini alaşağı etmek uğruna ülkenin geleceğini ipotek ettiğini yakın tarihimize baktığımızda sıklıkla görüyoruz. Aklı olan, tarihten ders alan millet aynı hatalara tekrar tekrar düşmez.

Bu yazıda sözü uzatmadan sadece şuna dikkat çekmek istedim. Bakın coğrafyamızda son iki-üç yıldır yaşananlara. Avrupa'nın güneyini finansal harp ile diz çöktürenler Afrika'nın kuzeyini de Arap baharı ile kışa çevirdiler. Sözde ayaklanmalar hep sosyal medya üzerinden örgütlendirildi, sloganlar hep aynıydı (Arapça -"Kifayâ" ) "YETER". Bu Kifayâ hareketi küresel bir dizayndır ve detayları ABD Dış İşleri 
QDDR sitesinden bulabilirsiniz. 
 Bu arketipi yıllarca çeşitli medya organlarında küçük olaylarda slogan haline getirenler bu hareketi içerideki örgütlenmeler ile ülke yönetimlerine bir silaha çevirdiler. Söylemler hep aynıydı, diktatör rejimlere bir baş kaldırı hareketiydi bu Arap Baharı denen yalan rüzgarı. Peki bu başkaldırı hareketini örgütleyenler ilk kıvılcımı çeşitli bahanelerle başlattıktan sonra kenara çekildiğinde olan kime oldu? Sözde bahar geleceği vaad edilen topraklar neden halen kan gölünde? Şimdi eski diktatör dedikleri adamlar dönemini aramıyorlar mı? Olan yine o ülkenin gariban halkına, günahsız çocuklara olmadı mı? Bakın olanlar çok yakın geçmişte gün yüzünde. Saddam'ı bahane edenlerin topraklarında halen her gün yüzlerce ölüm kol geziyor. Benzer durum Libya, Mısır, Cezayir ve pek çok bu zehirli bahar havası bulaşmış topraklarda sürmüyor mu? 

Ya günümüzde? Sözde baharın son halkası Suriye'ye bulaştı. Nasıl bir baharmış ki her gün bir bahane ile müslüman başka bir kardeşi müslümanı öldürüyor? Bu topraklara bu zehri kim soktu ve neyi amaçlıyor? Kapital sistemin elitleri ilk kıvılcımı çakıp bir köşede olup biteni zevkle izlerken çıkarlarının derdine düşmüş kardeşler birbirini katletmiyor mu?

Suriye olaylarının sınırlarımıza ulaştığı günlerde de yazılarımız olmuştu ve o dönemde Arap baharını Kürt baharına çevirmek isteyen güçlerden bahsetmiştik. Bölgede görülmemiş bir operasyon yaşanırken bölücülerin amacı Suriye'dekine benzer bir bölgesel bağımsızlık ilan etmekti. Bu oyun başarılı bir strateji ile bozuldu o dönem için. Ardından yazdığımız bir yazıda bu oyunu bozacak siyasi çözümler üretilmesi gerekliliğinden bahsetmiştik. Buna yönelik bir süreç başlatılmış ve işletiliyorken, henüz başarısına yönelik net doneler yok elimizde. Fakat atılan olumlu adımların ardından ülke genelinde gündemden düşen bir terör cephesinden, şu günlerde başka mecralarda başka bir eylem ile cephe açılmaya çalışılıyor. İşte dikkat edilmesi gereken detay burada. Slogan ve söylem tanıdık değil mi? "YETER" ve "diktatör"...

Şimdi soruyorum sizlere; Coğrafyamızda bu kadar benzer olaylar yaşanırken Suriye'den sonra sıra Türkiye'de mi? Kürt baharını patlatamayanlar sözde bir Türk baharını mı patlatma peşindeler. Sosyal medyada bir çılgınlık almış başını gidiyor. Sadece bir park müdafası ile başlayan eylemleri kıvılcım olarak kullananlar olayı alevlendirip başka mecralara mı çekme derdindeler? Sözde çevreciler haklı olarak savunulan 3-5 ağacın peşinden mi gidiyorlar? Eğer öyleyse bu olaylar sırasında o koruduklarını söyledikleri 3 ağacın kaç misli çevre kirliliğine ve yıkıma sebebiyet verdiler? Eylem yapılacaksa bunun kanuni hak olan kısmını kullandılar da mı müdahale gördüler? Kimse bu yazdıklarımıza taraf gözü ile bakmasın ben sadece soruyor ve cevap arıyorum, bunun yanında küresel elitlerin hedefledikleri ile örtüşen yanlarla kesişen olaylar görünce ülkem için üzülüyorum.

Coğrafyamızdaki olayların akışına ve ülkemizdeki zamanlamasına baktığımızda manidar detaylar mutlaka göze çarpıyor. Öncelikle medya ayağına bir bakmak gerek. Bakın dünya medyasında ülkemiz içindeki kargaşa nasıl manşetlendirilmiş.

Bu resim sosyal medyadan alıntıdır. Bu manşetleri yayanlar galiba bir başarıya imza atıldığı düşüncesi ile hareket ediyorlar. Kimileri bu manşetleri karakaşımıza karagözümüze atıyorlar sanıyor anlaşılan. Fakat aynı mecraların medyası benzer manşetleri Arap Baharında Libya, Mısır için de atıyordu UNUTMASINLAR!!! O dönemde verdikleri gazı şimdi bizim üzerimize tatbik etmiyorlar mı?
Birde son dönemde olaylarla örtüşen gelişmelerin arefesinde eylemlerin yayılması da manidar. Olayın bir diğer bağlantısı TMSF nin Çukurova grubunun özellikle medya kanadına el koymuş olması da ülke içindeki küresel medyanın uzuvlarının etkinliğinin kaybolmaya başlaması ile de ilişkilidir. Bu aşamada küresel medyanın yerel hizmetçisi bir diğer grubun buna karşı bir agresifleşmesi de sözkonusu manşetlere bakıldığında.

Ayrıca olayların başlamasından önce içki satışına getirilen saat kısıtlaması siyasi bir gerilim tırmandırılışıydı ki bardağı doldurmaya yönelik bir damla etkisi olarak kullanıldı. Bunun yanında olayların hemen öncesinde İstanbul'un fethine yönelik yapılan İstanbul'daki gösteriler ve 3. Köprünün ismi konusunda bardağı taşırmaya yönelik söylemler hep bu gerginliği tırmandırdı. Bu açıdan bakıldığında bu süreç siyasi açıdan yönetilemedi. Söylemler tüm ülkeyi kapsayamadı balkon konuşmasındaki vaad edilen gibi. 
Olayların da özellikle İstanbul'un fethi kutlamalarının ardından "Taksim" merkezli başlatılması İstanbul'a yönelik bir küresel mesajdı. Osmanlı imajı ile yapılan kutlama ve projeler içeride her nekadar Alevilik gibi alakasız ve dar kalıplarda çeşitli mecralarda medyadaki tartışma programlarında değerlendirilmiş olsa da işin asıl büyük senaryosu "İslambol mu? Konstantinapolis mi? denkleminde okumaktır doğru olanı bana göre. Ayrıca Alevilik gibi konu bağlamı anlamında dar bir kalıba sokulan söylemler özellikle 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesiyle ortaya atılan "Alevi Katliamı" dayanaksız bir muhalefetti. Çünkü Dersim'e o dönemin şartlarında bomba yağdıran "Sabiha Gökçen Havaalanı" ismine itiraz etmeyi aklına getirmemiş bir muhalefetin köprü hakkındaki bugünki muhalefeti dayanaksız kaldı. Bu kapsamdaki söylemler sadece suni cephe oluşturma girişiminde öte şeyler değildi, ki nispeten bu cephe de oluştu emellerine yönelik olarak.

İstanbul'u örtülü projelerinde dünya başkenti, dünyanın finans merkezi ilan edenler İstanbul'un fethinin hemen ertesinde "Yahudi ve Hristiyan" aleminin kutsal mabetlerinin ağırlıkta olduğu Taksim bölgesindeki bir bahaneyi kullanarak fethe karşı bir hareket başlatmış durumdalar.

Şimdi dönüp dolaşıp gelelim Suriye meselesine. Suriye olaylarındaki siyasi tavrı çok kez eleştirdik bu yazılar içinde. O yazılarda Abdulhamit Han'ın antienparyal tavrından ve Teodor Herzl'in nezlinde küresel elitlerin nasıl huzurdan def edildiğini aktarmış ve şu andaki siyasi tutumun bu tutuma ihanet olduğunu, küresel bankerlerin çıkarına bir politika olacağını ifade ederken "küresel bankerler ile para uğruna işbirliği yapılıyorsa gün gelir aynı bankerler çıkarı bittiğinde aynı oyunu bize uygularlar" demiştik. Şimdi bu siyaseti izleyenlerin vebalinin sonuçlarıdır bugünki yaşanan senaryo malesef.

Buna rağmen bu olayın içine farkında olmadan katılan gruplar sözde antienperyal bir tavır ile siyasi kararları emperyalist hareket ettiği gerekçesi ile protesto ediyorlar genel anlamda. Fakat oyunun içindeki oyunun ne kadar farkındalar? Ülkenin yaşananlardan ders çıkaran insanlarına ihtiyacı varken, bu toprakların birliği bütünlüğü için şahsi çıkarlarını bir kenara bırakıp bu toprakların selameti için aklıselim hareket eden vatandaşlara ihtiyacı varken bu birbirine düşmek neden? 

Ülke kritik bir dönemeçten geçerken atılan her adımın kime hizmet ettiğini iyi ölçüp tartmak gerek. Şimdi ülke insanının birbirine düşme zamanı değil, birlik olma zamanı. UYANIK OLALIM!!!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar için adres burası...