SON KALE!!! SURİYE


 07 MAYIS 2012 tarihinde HaberBorsa Deneme Tahtası başlığı altında yayımlanmıştır...

SON KALE!!! SURİYE


Suriye konusunda yazılarımızın ardından bazı yorumlar ve detay isteyen talepler olmuştu. Fırsattan istifade bu konuya da biraz ayrıntılı değinmeye çalışalım.


Malumunuz olayların başlangıcı Arap baharı denen, aslında banker cehennemi olan diktatörlüklerin yıkılıp, bu ülkeleri sömürüye açık hale getirme stratejisi yatmaktadır. Bu strateji özellikle Akdeniz havzasında bu dönemde uygulanmasının asıl sebebi ise Akdeniz doğalgaz rezervlerini kontrol altına almak ve bu enerjiyi rahat işleyebilmek/taşıyabilmek için Akdenizi bir göl haline getirmek yatıyor. Bunu Kuzey Afrika ülkelerini Arap baharı söylemiyle ayaklandırıp parçalayarak Güney Avrupa ülkelerini ise finansal harp ile yöntemleriyle ülkelerin notlarını kırarak, ekonomik darboğaza sokarak sağlamaya çalışıyorlar. Bu noktada Afrika tarafında gerekeni büyük ölçüde sağladılar ve Akdenizde son kale olarak Suriye kaldı. Suriye neden önemli? 
Çünkü Irak sömürüsünden elde ettikleri enerjiyi daha kestirme yoldan taşımayı hedefliyorlar. Hürmüz ile Türkiye ile uğraşmadan Suriye üzerinden kendilerinin güdümünde bir yönetimle yeni enerji hatları inşaa etmeyi bu aşamada da Suriyeyi bir üs haline getirip İsrailin çıkar ve hedeflerine yönelik yeni bir hamleyi hayata geçirmeye çalışıyorlar. Peki bunu nasıl yapıyorlar?
Her ülkenin kendi iç dinamikleri sosyolojik tetik mekanizmaları vardır ve dış güçler bu mekanizmaları iyi irdelerler gerektiğinde kullanmayı hedeflerler. Daha anlaşılır olması için Türkiye üzerinden örnek verelim. Bizim sosyolojik açıdan hassas tetik noktamız nedir? Dincilik-Laiklik, Alevilik-Sünnilik, Sağcılık-Solculuk, sözde Kürt-Türk çekişmesi.
 (Bu noktada yazacaklarımı herhangi bir gözlüğü kullanmadan bu oluşumlardan uzak yalın bir gözle okumanızı rica ederim. Eminim bu yazıları okuyan Kürt kökenli vatandaşlarımız da vardır. Kastımız vatandaş olan ve bu bilinci taşıyan kişiler değildir, sadece ayrımcılık ruhuyla bunu körüklemeye çalışan kişileri kapsamaktadır. Zaten bu oluşumlar bilinçli olarak pek çok koldan körüklenmektedir bu oyuna gelmemek adına yazıyoruz burada) 
Örneğin Diyarbakır ilimizde bu bahsettiğimiz türde ayrımcılık söylemlerinin azılı öncüsü bir gruba nevruz benzeri bir kutlama sırasında bilinmeyen bir noktadan bir keskin nişancı ateşi açıldığını varsayalım. Bu guruptaki önyargılı bakış açısıyla ilk tepki ne olur sizce? Evet aynen aklınızdan geçirdiğiniz gibi.... "devlet bize ateş açtı, bizi katletmeye çalıştı" vs. vs. Halbuki bu ateşi açan gizli güçlerin ajanıydı ama o tetiği çekti ve kayboldu. Sonra? her yeri yakıp yıkan bir topluluk ve karşısında bunları bastırmaya çalışan devlet güçleri. Sonra? büyüyen olaylar, başka yerlere yayılan ve gittikçe alevlenen bir sosyolojik isyan hareketi.
İşte Suriye'de yaşananlar bunlardır... İlk ateşi bahsettiğimiz kirli güçlerin tetikçileri yaptı ve sonrasında olaylar bugüne geldi. Tabi bu arada gerekli dış desteği de eksik etmediler. Nasıl mı?
 (bu arada sabahtan beri medya gücünden bahsediyoruz. Suriyede'ki olaylar sadece tek taraflı olarak yansıtıldı dünya medyasında. Buna Türk medyası da dahildir. Amaç her zamanki gibi toplumu belli bir görüşe empoze etmek üzerine kurulu bir kurgu malumunuz)
Bir önceki yazıda Libyada kurulan terör holdinginden ve silah yığınaklarından bahsettik. İşte onlarla. Buradaki silahlar şu anda Nijerya gibi orta Afrika ülkelerinde kullanıldığı gibi dolaylı yollardan Suriyeye de sokuldu ve Libyadaki terör holdingi üyeleri bu savaşın içinde. Yani Suriye bir yandan da El...K...a...de ile savaşıyor.

Peki bu kişiler bu topraklara nasıl gittiler? Linklerdeki haberlere bir bakın önce...
http://www.sondakikahaberleri.info.t...-kavga-cikardi
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gunde...ldi-h4592.html
http://www.xn--nwstrk-6ya.com/haber_...sp?haberID=320
http://www.sondakikahaberleri.info.t...kinlik-cikardi

Şimdi size bir soru; Türkiye'ye gelen bu Libyalı muhalif askerler neden geldi? Sonra nereye gitti? Yoksa?
(Daha ilerisi için biz burada yazmayalım, uygun olmaz, siz araştırın)


Keklik müdürüm; işte bu gibi gelişmeler yaşanıyorken ve hatta Türkiye toprakları kullanılıyorken ülkenin bu işlerden sorumlu kurumlarının haberi olmadığını düşünebilir misiniz?
Benim için de herşey o Güney Kore'deki sözde nükleer zirvede Obama ile yapılan görüşmede kilitlenip kalıyor.
( O görüşmenin medya önündeki versiyonunda bu parmak işareti ile garson mu çağırıyor. Yoksa dış ilişkilerden sorumlu kişiler emirleri uygulayan bir er mi? ) İçimizden hangimiz bir garsonu bile böyle çağırmayı kendine yakıştırır? Ne görüşüldü, neyin pazarlığı yapıldı, ülke çıkarına özellikle istihbarat ya da örgüt hakkında bazı tavizler mi alındı da onların çıkarına söylemler/işler yapılıyor. Gerçekten ülkenin menfaatine bir durum varmıdır? Yoksa kısa vadede bize hoş gelecek ama ileriki aşamada sırtımızdan hançerleyecek gelişmelere mi çanak tutuldu? Ya da ne şiş yansın ne kebap deyip ortada arabuluculuk edasında başka ülkeler girmesin biz ortada idare edelim mi deniyor? Bu görüşmelerden henüz renk alamadık. Umarım daha önce de ifade ettiğim gibi Abdulhamit'in Osmanlı borçlarına karşı hanedanlık tarafından talep edilen Kudüs bölgesini savunduğu, vermediği kadar T.C. olarak dik durabiliriz. Benim şu aşamada şüphelerim var.

Yani işin özü işin başındakiler zaten bu çarkın farkındalar, içindeler mi? değiller mi? emin değilim. Ama umarım truva atı değillerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar için adres burası...